İstanbul'un fethi sırasında, Osmanlı ordusu Bizans surlarına yüklenirken, savaşın en çetin anlarında bir adam tarih yazmaya hazırlanıyordu: Ulubatlı Hasan.
Savaş meydanında çarpışmalar devam ederken, Hasan elinde Osmanlı sancağıyla surlara doğru ilerledi. Yağmur gibi yağan oklar, dökülen kızgın yağlar ve Bizans askerlerinin direnmesine rağmen, geri adım atmadı. Bütün gücüyle surlara tırmanmaya başladı. İşte tam o anda, ilk ok göğsüne saplandı. Fakat durmadı. İlerledi, bir ikinci ok kolunu delip geçti. Savaş meydanı inliyordu. Üçüncü, dördüncü ve beşinci ok vücuduna saplanmasına rağmen, Hasan kararlılıkla tırmanmaya devam etti. Altıncı ok bacağına, yedinci ok omzuna isabet etti ve birçok okun ardından 27 okla bile pes etmedi.
Sonunda surların tepesine ulaştı. Gücü tükenmek üzereydi, fakat son bir hamleyle Osmanlı sancağını surlara dikti. O anda Osmanlı askerleri büyük bir coşkuyla hücuma geçti, savaşın seyri değişti. Ulubatlı Hasan’ın cesareti, Osmanlı’nın zaferini müjdeliyordu.
Vücudu oklardan delik deşik olmuştu, ama ruhu dimdik ayaktaydı. Görevi tamamlanmış, zaferin simgesi haline gelmişti. Ulubatlı Hasan, yirmi yedi okun yüküyle bile yılmadan tarihe kazınan bir kahraman oldu. İstanbul, onun cesaretiyle fethedildi.
Bu kahramanlık destanı, hala dilden dile anlatılıyor. Savaşın ortasında düşmemek, sancak dikmek ve cesurca ölmek… İşte gerçek kahramanlık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder