Hilafetin kaldırılması, yalnızca Türkiye’yi değil, tüm İslam dünyasını etkileyen bir karar oldu. Halifelik, asırlardır devam eden bir otoriteydi ve sadece dinî bir sembol olmanın ötesinde, geniş bir coğrafyada birlik sağlayan önemli bir unsurdu. Bu değişimle birlikte İslam dünyasında yeni dengeler oluştu ve farklı güçler bu boşluğu doldurdu.
Osmanlı hanedanına yönelik sürgün kararı da tarihî açıdan önemli bir dönüm noktasıydı. Yüzyıllar boyunca devletin yönetiminde bulunmuş bir ailenin aniden ülke dışına gönderilmesi, birçok insanın hayatını kökten değiştirdi. Uzun yıllar boyunca vatansız kalan aile bireyleri çeşitli zorluklarla karşılaştı ve yıllar sonra bazılarına vatandaşlık hakkı tanınsa da, yaşanan kopuşun etkileri derin oldu.
Bu süreçte dikkat çeken noktalardan biri, yönetim anlayışında sergilenen tutumdur. Bazı dönemlerde küçük meselelerde bile halkın görüşüne başvurulması savunulurken, hilafetin kaldırılması, hanedanın sürgünü ve medreselerin kapatılması gibi köklü dönüşümler, doğrudan karar alınarak hayata geçirildi. Oysa ki toplumun geniş kesimlerini ilgilendiren konuların ortak akıl ve istişareyle ele alınması, tarihî mirasın ve toplumsal bütünlüğün korunması açısından daha sağlıklı olabilirdi.
Tarih, geçmişte alınan kararlarla şekillense de, toplumların hafızası ve değerleri nesiller boyunca yaşamaya devam eder. Bugün, tarihine, kültürel mirasına ve köklerine sahip çıkan bir bilinç her zamankinden daha güçlüdür. Geçmişte yaşanan tecrübelerden ders çıkararak, birlik ve beraberliği esas alan bir anlayışla hareket etmek, geleceği daha sağlam temeller üzerine inşa etmek için önemli bir adımdır.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu
1. Dini Eğitimin Sınırlanması: Dini eğitim, devlet kontrolüne alınarak medreseler kapatılmış ve din eğitimi sadece belirli okullarda verilmiştir. Bu, dini bilincin ve bilgilerinin aktarımında bir sınırlama oluşturmuştur. Ülkemizde bu sınırlama daha sonraları kutsal kitabımızı kıyılara köşelere çatılara saklamaya kadar varan inancımıza saldırı yapmaya kadar varmıştır.
2. Laiklik İlkesi: Kanun, laiklik ilkesine dayanarak dini eğitim ve öğretimi devletin kontrolüne almış ve dinin eğitim sistemindeki etkisini azaltmıştır. Bu durum, toplumun manevi yapısında laiklik anlayışının güçlenmesine neden olmuştur. Laiklik anlayışı olarak bize yıllarca dayatılan durum ise inançsız devlet idarecilerinin yıllarca müslüman kesim üzerine irticai faaliyet yürütülüyor bahaneleri ile dinî yaşayış şeklimize ve İslam'a yapılan saldırıların kolayca yapılmasına zemin hazırlamıştır.
3. Modern Eğitim: Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile modern bilimler ve laik eğitim sistemine geçiş sağlanmıştır. "Bu, toplumun manevi yapısında modern değerlerin ve bilimsel düşüncenin ön plana çıkmasına katkıda bulunmuştur" gibi bir mantıksız mantıkla İslam'ın gerçeklikle, mantık ve bilimle alakası olmayan bir inanç yapısı olduğunu anlatan uydurma bir gerçeklik oluşturulmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder