1 Mart 1958 - İzmit Körfezi'nde çalışan Üsküdar vapuru, saatteki hızı 130 kilometreyi bulan kasırga yüzünden Soğucak mevkiinde battı. Resmi sayılara göre 300'e yakın yolcudan 272'i öldü; 21 kişi kurtuldu.
28 Şubat 2025 Cuma
TERÖRSÜZ TÜRKİYE
"Terörsüz Türkiye" süreci, Türkiye'de terörün sona erdirilmesi amacıyla başlatılan bir girişimdir. Bu süreç, Ekim 2024'te Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin çağrısıyla başlamış ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından desteklenmiştir.
Sürecin önemli adımları şunlardır:
- Aralık 2024'te Demokratik Emek Partisi (DEM Parti) heyeti İmralı'ya ziyaret gerçekleştirmiştir.
- DEM Parti heyeti, meclisteki siyasi partilerle görüşmeler yapmıştır.
- Ocak 2025'te DEM Parti heyeti ikinci kez İmralı'ya gitmiştir.
- Şubat 2025'te Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne ziyaretlerde bulunmuş ve Neçirvan Barzani ve Mesut Barzani ile görüşmüştür.
- DEM Parti heyeti üçüncü kez İmralı'ya gitmek üzere başvuruda bulunmuştur.
Bu süreçte İmralı'da bulunan Abdullah Öcalan'ın da sürece pozitif katkı sunması beklenmektedir. Amaç, Türkiye'de terörün sona erdirilmesi ve barışın sağlanmasıdır.
Sevgili Vatandaşlar,
Ülkemiz ve milletimiz için büyük umutlar taşıyan "Terörsüz Türkiye" sürecinin hayırlı olmasını diliyoruz. Vatanımızın barış ve huzur dolu günlere kavuşması temennisiyle, bu sürecin başarıya ulaşmasını gönülden istiyoruz. Hep birlikte, daha güçlü ve güvenli bir Türkiye için el ele verelim.
Sevgi ve saygılarımla,
27 Şubat 2025 Perşembe
28 ŞUBAT SÜRECİ
28 Şubat Süreci, Türkiye'de 1997 yılında yaşanan siyasi ve toplumsal olaylar dizisini ifade eder. Bu süreçte, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından alınan bazı önemli kararlar şunlardır:
1. İmam Hatip Okulları ve Meslek Liseleri: İmam Hatip Okulları ve diğer meslek liselerinin üniversiteye girişteki avantajlarının kaldırılması. Bu okullardan mezun olan öğrencilerin sadece kendi alanlarında üniversiteye devam edebilmesi kararı alındı.
2. Başörtüsü Yasağı: Kamu kurumlarında ve üniversitelerde başörtüsü takmanın yasaklanması. Bu karar, üniversitelerde ve devlet dairelerinde başörtüsüyle çalışmayı ve okumayı zorlaştırdı.
3. Kur'an Kursları ve Din Eğitimi: Kur'an kurslarının denetiminin artırılması ve 12 yaş altındaki çocukların Kur'an kurslarına gitmelerinin yasaklanması. Ayrıca, din eğitiminin sıkı bir şekilde denetlenmesi kararlaştırıldı.
4. Tarikat ve Cemaatlerin Faaliyetleri: Tarikat ve cemaatlerin faaliyetlerinin sıkı bir şekilde denetlenmesi ve kontrol altına alınması. Bu amaçla tarikatlara ait yurt ve okulların kapatılması kararlaştırıldı.
5. İnternet ve Medya Denetimi: İnternet ve medyanın denetiminin artırılması ve laiklik karşıtı yayınların engellenmesi kararlaştırıldı.
28 Şubat Süreci, Türkiye'de laiklik ve demokrasi tartışmalarının yoğunlaştığı ve derinlemesine tartışıldığı bir dönemi temsil eder. Bu süreçte alınan kararlar, toplumda geniş yankı uyandırmış ve uzun süreli etkiler bırakmıştır.
BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?
Bunları biliyor muydunuz?
Bunları biliyor muydunuz?
Adnan Kahveci - Eski Maliye Bakanı. "Bizim bağımsız olmamız için Amerika ve IMF'den kurtulmamız lazım" dedi. İki gün sonra trafik kazasında hayatını kaybetti.
Bedri İnce Tahtacı - Saadet Partisi Gaziantep Milletvekili. "Amerika bir ülkede en büyük engeldir; ABD istediğini Başbakan yapar, istediğini Cumhurbaşkanı" dedi. Beş gün sonra Antep'e giderken trafik kazasında öldü.
Turgut Özal - Cumhurbaşkanı. "Musul ve Kerkük bizimdir. Bunu dünya biliyor, alacağız" dedi. On gün sonra hayatını kaybetti.
Eşref Bitlis - Jandarma Genel Komutanı. "Amerika'nın İncirlik'ten kalkan uçakları PKK'ya yardım dağıtıyor" dedi. Dört gün sonra, -60 dereceye kadar dayanıklı olan TSK uçağıyla Siirt'e giderken kaza geçirdi. Uçak, Ankara Yenimahalle posta işleme merkezinin üzerine düştü. Kaza nedeni olarak uçak motorlarının buzlanması gösterildi, ancak hava sıcaklıkları bu iddiayla çelişiyordu.
Recep Yazıcıoğlu - Denizli Valisi. Denizli'de "Artık bundan sonra kafe ve benzeri yerlerde İngilizce isim kullanılmayacak, yani kafe değil kahve yazılacak" kararı aldı. Bir hafta sonra Ankara'ya giderken trafik kazasında öldü.
Bahtiyar Aydın - Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı. "Bu dış mihrakların büyük bir oyunu, sakın inanmayın, kanmayın. Kardeşi kardeşe vurduruyorlar. Lice'si ile Hani'si ile Eruh'u ve Edirne'si Muş'u ile aynı ırkın evlatlarıyız, bu ülke kolay kazanılmadı. Çanakkale'de dedelerimiz omuz omuza can vererek kazandılar, biz de laikiyle muhafaza edeceğiz ve bu PKK bitecek, bu ABD oyunu son bulacak" dedi. On gün sonra Diyarbakır Lice'de çocuklara kıyafet ve kırtasiye malzemesi dağıtırken keskin nişancı tarafından vurularak öldürüldü.
TBMM - 1 Mart tezkeresine red oyu verdi. Üç gün sonra İstanbul'un göbeğinde bombalar patladı.
MİHRİMAH SULTAN
Mihrimah Sultan, Osmanlı İmparatorluğu'nun önemli kadın figürlerinden biridir. 1522 yılında, Osmanlı padişahı I. Süleyman ve eşi Hürrem Sultan'ın kızı olarak dünyaya gelmiştir. Babası dönemin en güçlü padişahlarından biri olup, annesi de Hürrem Sultan'ın adıyla tanınan önemli bir kadın figürüdür.
Mihrimah Sultan, genç yaşlardan itibaren siyasi hayatta önemli bir rol oynamıştır. 1539 yılında Diyarbekir Beylerbeyi Rüstem Paşa ile evlenmiştir. Bu evlilik, Mihrimah Sultan'ın siyasi gücünü artırmış ve Osmanlı sarayında önemli bir nüfuz elde etmesine zemin hazırlamıştır. Rüstem Paşa, babası I. Süleyman döneminde sadrazamlık yapmış ve dönemin güçlü devlet adamlarından biri olmuştur.
Mihrimah Sultan, sanat ve mimari alanında da etkili bir figür olmuştur. Özellikle İstanbul'da inşa ettirdiği Üsküdar İskele Camii ve Mihrimah Sultan Camii ile tanınmıştır. Bu yapılar, Osmanlı mimarisinin önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Mihrimah Sultan, 1578 yılında vefat etmiştir ve babası I. Süleyman'ın Süleymaniye Camii'ndeki türbesinde babasının yanı başında gömülmüştür.
SIRPSINDIĞI SAVAŞI
Sırpsındığı Savaşı, diğer adıyla Birinci Meriç Muharebesi, 1364 yılında Osmanlı İmparatorluğu ile Sırp İmparatorluğu, Macar Krallığı, İkinci Bulgar İmparatorluğu, Bosna Banlığı ve Eflak Prensliği'nden oluşan Haçlı ittifakı arasında gerçekleşmiştir. Bu savaş, Osmanlıların Balkanlar'daki genişlemesini durdurmak amacıyla yapılmıştır.
Savaş, Edirne'nin Meriç Nehri kıyısında gerçekleşmiş ve Osmanlı ordusu, Hacı İlbey komutasında Haçlı ordusunu gece baskınıyla yenilgiye uğratmıştır. Haçlı ordusu, Osmanlıların sayıca üstün olduğunu düşünerek panik içinde kaçmış ve birçok asker Meriç Nehri'ni geçmeye çalışırken boğulmuştur.
Bu zafer, Osmanlı İmparatorluğu'nun Balkanlar'daki hakimiyetini pekiştirmiş ve Edirne'nin Osmanlı başkenti olmasına katkı sağlamıştır. Ayrıca, bu savaş Osmanlıların Haçlı ordularına karşı kazandığı ilk büyük zaferlerden biri olarak tarihe geçmiştir.
FATİH SULTAN MEHMET HÂN
Fatih Sultan Mehmet Han: Bir Çağı Açan Hükümdar
Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı İmparatorluğu'nun 7. padişahı olarak tarihe geçmiştir. 30 Mart 1432'de Edirne'de doğmuş ve 3 Mayıs 1481'de Gebze yakınlarında vefat etmiştir. Babası 2. Murad, annesi ise Hüma Hatun'dur.
Fatih Sultan Mehmet, çocukluğundan itibaren titiz bir eğitim almış ve birçok dil öğrenmiştir. Genç yaşta tahta çıkarak, Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırlarını genişletmek ve devleti güçlendirmek için önemli adımlar atmıştır. En büyük başarısı, 1453 yılında İstanbul'un fethi olmuştur. Bu fetih, sadece Osmanlı İmparatorluğu için değil, dünya tarihi için de büyük bir dönüm noktasıdır. İstanbul'un fethi ile Bizans İmparatorluğu sona ermiş ve Orta Çağ kapanıp Yeni Çağ başlamıştır.
Fatih Sultan Mehmet, sadece askeri başarılarıyla değil, aynı zamanda kültürel ve bilimsel katkılarıyla da tanınır. İstanbul'u bir kültür ve bilim merkezi haline getirmek için birçok alanda çalışmalar yapmış, sanatçılara ve bilim insanlarına destek olmuştur. Ayrıca, dönemin en önemli mimari eserlerinden bazılarını yaptırmıştır. Bunlar arasında Topkapı Sarayı, Fatih Külliyesi ve Kapalıçarşı sayılabilir.
Fatih Sultan Mehmet'in hükümdarlığı döneminde Osmanlı İmparatorluğu'nun gücü ve prestiji artmış, Anadolu ve Balkanlar'daki hâkimiyeti pekişmiştir. Onun vizyoner liderliği ve reformları, Osmanlı Devleti'ni modern bir imparatorluk haline getirmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, tarihte sadece bir asker ve hükümdar olarak değil, aynı zamanda bir kültür ve medeniyet inşa edicisi olarak da hatırlanır. Onun mirası, günümüzde de yaşamaya devam etmektedir.
Fatih Sultan Mehmet Han ve Peygamber Efendimizin (s.a.v) Övgüsü
Fatih Sultan Mehmet Han, Osmanlı İmparatorluğu'nun en önemli padişahlarından biri olarak tarihe geçmiş ve büyük bir başarıya imza atmıştır. Onun en büyük zaferlerinden biri, 1453 yılında İstanbul'u fethetmesidir. Bu fetih, sadece Osmanlı İmparatorluğu için değil, İslam dünyası için de büyük bir dönüm noktasıdır.
Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v), İstanbul'un fethiyle ilgili olarak bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: "Konstantiniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, o ordu ne güzel ordudur."
Bu hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz İstanbul'u fethedecek olan komutanı ve ordusunu övmektedir. Fatih Sultan Mehmet Han, bu övgüye mazhar olmuş büyük bir lider olarak, İstanbul'u fethederek Peygamber Efendimizin müjdesini gerçekleştirmiştir. Bu fetihle birlikte, İslam dünyasında büyük bir itibar kazanmış ve ismi tarih boyunca saygıyla anılmıştır.
Fatih Sultan Mehmet Han'ın bu başarısı, onun sadece askeri dehasını değil, aynı zamanda dini inancını ve adalet anlayışını da göstermektedir. O, Peygamber Efendimizin övgüsüne layık olmak için büyük bir çaba sarf etmiş ve bu çabasının sonucunda tarih boyunca unutulmaz bir lider olarak anılmıştır.
KÜÇÜK KIYAMET ALAMETLERİ
Kıyâmetin küçük alâmetlerinden bazıları şunlardır:
1. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamber olarak gönderilmesi.
2. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in vefât etmesi.
3. Beytu'l-Makdis'in (Kudüs'ün) fethedilmesi.
4. Tâun (vebâ) hastalığının yaygınlaşması.
5. Malın çoğalıp artması ve zekâtın verilmemesi.
6. Fitnelerin ortaya çıkması.İslâm'ın ilk yıllarında ortaya çıkan fitnelerden bazıları şunlardır:Osman b. Affan'ın -Allah ondan râzı olsun- öldürülmesi, Cemel ve Sıffîn savaşları, Hâricîlerin ortaya çıkması, Harra savaşı ve Kur'an'ın mahluk olduğunu söyleme fitnesidir.
7. Peygamberlik iddiâsında bulunanların ortaya çıkması. Peygamberlik iddiâsında bulunanlardan bazıları şunlardır: Yalancı Müseyleme ve el-Esvedu'l-Ansî'dir.
8. Hicaz bölgesinde ateşin ortaya çıkması. Nitekim bu ateş, hicrî yedinci yüzyılın ortalarında 654 yılında ortaya çıktı.Ortaya çıktığında, gerçekten çok büyük bir ateş idi. Bu ateşin ortaya çıktığı asırda yaşayan âlimler ile onlardan sonra gelen âlimler, bu ateşi anlatmaya devam etmişlerdir.
Nitekim İmam Nevevî -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
"Bizim zamanımızdahicrî 654 yılında Medine'de bir ateş ortaya çıktı. Bu ateş, gerçekten çok büyük bir ateş idi ve Medine'nin doğu tarafında Harra denilen yerin arka taraflarında ortaya çıktı.Bu ateşin çıktığına dâir bilgi, Şam ve diğer İslâm beldelerininher tarafında yayıldı. Bunu da bana, Medine halkından ateşi gören kimseler haber verdi."
9. Emânete riâyetin ortadan kalkması. Emânete riâyetsizliğin şekillerinden birisi de, insanların işlerini, onları yürütecek ve idâre edecek güce sahip olmayan, ehliyetsiz (ehil olmayan) kimselere tevdi edilmesidir (verilmesidir).
10.İlmin insanlar arasından alınması ve cehâletin ortaya çıkması. İlmin insanlar arasından alınması, âlimlerin ölmesiyle olur. Nitekim Buhârî ve Müslim'de gelen hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- böyle buyurmuştur.
11.Zinânın yaygınlaşması.
12.Fâizin yaygınlaşması.
13.Çalgılı âletlerin yaygınlaşması.
14.İçkinin çokça içilmesi.
15.Koyun çobanlarının binaları yükseltmekte birbirleriyle yarışmaları.
16.Câriyenin efendisini doğurması.Nitekim Buhârî ve Müslim'de gelen hadiste Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- böyle buyurmuştur.Bu hadisin anlamı hakkında ilim ehli farklı görüş belirtmişlerdir.Fakat İbn-i Hacer -Allah ona rahmet etsin- şu görüşü seçip tercih etmiştir:
"Evlâtlar arasında anne-babaya itaatsizlik çoğalacak, efendi câriyesini nasıl hakir görmüş ve ona sövmüş ise, çocuk da annesine o şekilde davranacaktır."
17.Öldürme olaylarının çoğalması.
18.Depremlerin çoğalması.
19.İnsanların yerin dibine geçirilmesi, sûretlerinin değiştirilmesi ve yukarıdan başlarına taş yağdırılması gibi olayların ortaya çıkması.:
20.Giyinmiş oldukları halde çıplak sayılan kadınların ortaya çıkması.
21.Mü'minin rüyâsının doğru/gerçek çıkması.
22.Yalancı şâhitliğin çoğalması ve hak/gerçek şâhitliğin gizlenmesi.
23.Kadınların erkeklerden daha çok olması.
24.Arap yarımadasına yeşil otlakların ve ırmakların geri dönmesi.
25.Fırat nehrinde, altından bir dağın ortaya çıkması.
26.Yırtıcı vahşî hayvanların ve cansızların insanlarla konuşması.
27.Rumların (Bizanslıların) çoğalıp müslümanlarla savaşmaları.
28.İstanbul'un fethedilmesi.
SEYİT ONBAŞI
Seyit Onbaşı
Asıl adı Seyit Ali Çabuk'dur. Seyit Onbaşı, 1889 yılının Eylül ayında Balıkesir'in Havran ilçesi Çamlık (Manastır) köyünde doğdu. Babasının adı Abdurrahman, annesinin adı Emine'ydi.
1909 yılında Osmanlı Ordusu'na katılarak Balkan Savaşı'nda yer aldı. I. Dünya Savaşı'nın başlaması ile Çanakkale Cephesi'nde topçu eri olarak göreve başladı. 18 Mart 1915 tarihinde Müttefik donanması Çanakkale Boğazı'nı geçmek için saldırıya geçti.
Bu sırada Seyit Onbaşı Rumeli Mecidiye Tabyası'nda görevliydi. Türk topçusunun yoğun karşı ateşi ve daha önceden Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar, bu saldırıyı püskürttü. Düşman tarafından yapılan atışlar sonucu tabyada bulunan topun mermi kaldıran vinci parçalandı.
Bunun üzerine Seyit Ali 215 kilogram ağırlığındaki top mermilerini sırtlayarak top kundağına yerleştirdi.
Seyit Ali, ilk iki atışta Ocean'a hafif hasarlar verdiyse de, üçüncü atışında İngiliz zırhlısı Ocean'a büyük zarar verdi.
Atılan mermi geminin yan yatmasına neden oldu. Daha sonra Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlardan birine çarpan Ocean zırhlısı kısa sürede alabora olarak battı. Bu başarısı sonucu Seyit Ali'ye onbaşılık ünvanını verildi.
Çanakkale Savaşı'ndan bir gün sonra Seyit Onbaşı'dan top mermisi sırtında fotoğrafı çekilmesi istendi. Seyit Ali ne kadar zorlasa da top mermisini kaldıramadı. Bunun üzerine Seyit Onbaşı “Yine savaş çıksın, yine kaldırırım” dedi. Bundan sonra ancak fotoğrafı tahta bir mermiyle çekilebildi.
1918 yılında köyüne dönen Seyit Ali, ormancılık ve kömürcülük işlerine devam etti. 1934'de çıkartılan Soyadı Kanunu ile Çabuk soyadını aldı. Seyit Onbaşı 1939 yılında verem hastalığı nedeniyle hayatını kaybetti.
TÜRKE TAVSİYE
TÜRKE TAVSİYE
Vatan candır, vatan kandır, korunmalı.
Şeref ardır, şeref vecddir, pak olmalı.
İslam şarttır , İslam kutdur , inanmalı.
Vatan ruhtur , gaye iman , şahlanmalı.
Terör serttir, terör derttir, yok olmalı.
Vatan naif, vatan zarif, mert olmalı.
Ordu yurttur, ordu sulhtur , bilinmeli.
Asker yiğit, polis cevval görünmeli.
Turan şandır, tarih namdır, göstermeli.
Şefkat, vicdan, mertlik, kalpte yeşermeli.
Ben ki Abid Hamdi bunu şimdi dedi
Kendi hiçtir, sensin cevher, bil istedi.
ABİD HAMDİ
RÜZGARI DAVA EDEN YOKSUL KADIN
Bir yoksul kadın çalışır, didinir gün sonunda o gün çalışma karşılığı olarak bir çuval un alır. Bir rüzgar kazandığı unu savurup alır, götürür. Hz Süleyman'a rast gelen kadın durumu anlatır ve Hz Süleyman ona rüzgardan davacı olmasını babası Hz. Davud'a gitmesini söyler. Rüzgar dava edilir mi diye düşünürken bu kadıncağız Davud aleyhisselâmın huzuruna gelir:
– Bir fırtına çıktı, değirmenden getirmekte olduğum un çuvalını sırtımdan uçurup götürdü, yetimler aç kaldılar... diye sızlanır.
Hazret-i Davud:
– Bu kadıncağıza bir çuval un verin, diye emreder.
Dışarı çıkınca oğlu Hz. Süleyman kadını ikâz eder:
– Bir çuval una razı olma. Rüzgardan davacı olduğunu söyle. Davana bakmasını iste, der.
Kadıncağız geri dönüp:
– Efendim, ben rüzgardan davacıyım, bir çuval una razı değilim, der.
– Öyle ise iki çuval un versinler, der. Kadıncağız kapıda yine Hz. Süleyman’ın itirazıyla karşılaşınca tekrar döner:
– Ben un istemiyorum, rüzgârı dava ediyorum, adâletini icra et, rüzgârı huzuruna çağır, der...
Hazret-i Davud dışarıda oğlu Süleyman’ın kadına akıl verdiğini öğrenince onu içeri çağırır, rüzgârı dava etmenin mümkün olmadığını söyler. Fakat oğul Süleyman şöyle der:
– Siz sadece dünya sultanı değil, aynı zamanda âhiret sultanısınız da. Padişahların rüzgara gücü yetmez, ama bir peygamberin gücü yeter. Rabbına dua et, rüzgârı yargılamak imkanını sana verir. Rabbının emrine kim karşı koyabilir?
Davud aleyhisselam dua ve niyazda bulunur. Bir de bakar ki karşısında bir melek. Olayı şöyle anlatıyor:
– Ben rüzgarları yöneten meleğim. Kadının un çuvalını götüren rüzgarları Rabbimin emriyle oraya ben yönlendirdim. Çünkü denizde çıkan bir fırtınada geminin biri kayaya çarptı, delindi, su alıyordu. İçinde masumlar vardı. Gönülden feryad edip Allah’a yalvardılar. Rabbim de bana emretti, bu kadının sırtındaki un çuvalını rüzgara aldırıp geminin su giren deliğine kapattırdım.
Davud aleyhisselam meleğin sözünü keser:
– İyi, ama bu kadıncağız şimdi ne olacak, zaten kendisi fakir, iki tane yetimi de aç?
Melek der ki:
– Artık bu kadıncağız fakirliğe veda edecek, yetimler de varlık içinde bir hayat yaşayacaklar.
– Nasıl olacak bu iş?
Melek şöyle açıklar durumu:
– Un çuvalı sebebiyle gemi kurtulup sahile yaklaşırken içindekiler dediler ki:
“Şayet, sağ salim karaya çıkarsak servetimizin yarısını bir fakire vermeyi adadık.”
Şimdi sen bunları çağır ve adaklarını toplayıp, bu fakir kadına ver, yetimlerle çektiği yoksulluk da böylece sona ersin, bundan böyle mutluluk içinde yaşasın.
Davud aleyhisselam kurtulan yolcuları bir bir huzuruna çağırır. Onlar da adaklarını ayrı ayrı para, mülk ve diğer eşyalar olmak üzere tümüyle teslim ederler. Böylece görünüşte bir fakirin sırtından bir un çuvalını rüzgar alıp götürür. Ama neticesindeki tecelli fevkalade güzel olur. Yoksul kadıncağız bir çuval una karşılık, yetimlerle ömür boyu huzur içinde yaşayacağı servete kavuşur.
ASIM BİN SABİT
Asım Bin Sabit
Âsım b. Ömer b. Hattâb’ın dayısı olup (İbn Hacer anne tarafından dedesi olduğunu söylüyorsa da bu yanlıştır) Medineli ilk müslümanlardandır. Hicretten sonra Hz. Peygamber onunla Abdullah b. Cahş arasında kardeşlik bağı (muâhât) kurdu. Bedir Savaşı’nda müşriklerin elebaşılarından Ukbe b. Ebû Muayt’ı öldüren Âsım, Uhud Savaşı’nda müslümanlar dağıldığında Hz. Peygamber’in yanında kaldı. Bu savaşta azılı müşrik kadınlardan Sülâfe’nin iki oğlunu öldürdüğü için Sülâfe onun başını getirene yüz deve vereceğini vaad etmiş, ayrıca kafatasıyla şarap içmeye yemin etmişti. Âsım b. Sâbit ok atmakta maharet sahibi olduğu için müslümanlar arasında Hz. Peygamber’in okçusu olarak da ün yaptı. Onun kumandasında yedi (veya on) kişilik bir heyet, istek üzerine Hz. Peygamber tarafından muallim olarak Adal ve Kare kabilelerine gönderildi. Bu heyet, Kureyş’in Uhud’dan sonra müslümanlara bir daha saldırıp saldırmayacağını öğrenmekle de görevliydi. Yolda, adı geçen kabilelerin elçilerinden biri, müslümanlarca öldürülmüş olan Hâlid b. Süfyân’ın intikamını almak için fırsat kollayan Lihyânoğulları’na -önceden yaptıkları bir anlaşmaya göre- gizlice haber ulaştırdı. Bunun üzerine Lihyânlılar’dan yüz kadar okçu, Mekke ile Usfân arasındaki Recî‘ suyu yakınlarında müslümanları kuşatarak teslim olmalarını istedi. Ancak Âsım b. Sâbit, “Allahım! Peygamberini durumumuzdan haberdar et!” diye dua ettikten sonra teslim olmayı reddederek savaşa girdi. Önce ok, sonra mızrak, daha sonra da kılıçla savaşan Âsım müşriklerden bir kişiyi öldürmüş, iki kişiyi de yaralamıştı. Çantasında yedi ok bulunduğu, her biriyle bir kişi öldürdüğü de rivayet edilmiştir. Çetin bir mücadele sonunda, “Allahım! Ben ilk günler senin dinini korudum, sen de bugün benim cesedimi koru!” dedi ve ardından şehid oldu. Âsım’ın başını Sülâfe’ye götürüp yüz deveyi almak isteyen Lihyânlılar, âniden üzerlerine saldıran arılar yüzünden onun naaşına yaklaşamadılar. Arıların dağılması için geceyi beklemeye mecbur kalan Lihyânlılar bu defa da birdenbire yağmaya başlayan yağmurun meydana getirdiği sellerin Âsım’ın naaşını sürüklemesiyle emellerine kavuşamadılar. Âsım’ın cesedi daha sonra da bulunamadı. Bu hadiseden dolayı Âsım “Hamiyyü’d-debr” (arıların koruduğu kişi) lakabıyla meşhur olmuştur
İDLİB SALDIRISI
*İdlib Saldırısı unutmadık*
27 Şubat 2020'de İdlib'de gerçekleşen saldırı, Suriye'nin İdlib ilinde Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı bir tabura yönelik düzenlenen hava saldırısıdır. Bu saldırı, Rusya ve Suriye Silahlı Kuvvetleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Saldırı sonucunda 34 Türk askeri şehit olmuş ve 36 asker yaralanmıştır.
Saldırı, akşam saatlerinde M-4 karayolu yakınlarındaki Balyun köyünde gerçekleşmiştir. Türk Silahlı Kuvvetleri konvoyu, İdlib'in güneyinde bulunan bir gözlem noktasına gitmekteydi. İlk hava taarruzu sonrası konvoyu terk etmek zorunda kalan askerler, çevredeki binalara sığınmış ve saldırıya uğradıklarını üst düzey komuta kademesine bildirmiştir. Ancak, Rus askeri yetkililere haber verilmesine rağmen hava saldırısı devam etmiştir.
Bu saldırı, Türkiye'nin Suriye İç Savaşı kapsamında tek seferde en büyük kaybı olarak tanımlanmaktadır. Saldırı sonrası Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Bahar Kalkanı Harekâtı başlatılmış ve 5 Mart'ta Moskova'da Türk ve Rus yetkililer arasında ateşkes imzalanmıştır.
Bu olay, Suriye'deki çatışmaların ve uluslararası ilişkilerin karmaşıklığını bir kez daha gözler önüne sermiştir.
26 Şubat 2025 Çarşamba
HOCALI KATLİAMI
HOCALI’YI DÜŞÜNÜN!
Derdine derman arayan, Hocalı’yı düşünsün…
Zulmün gölgesinde feryat edenleri, bir gecede yurdundan edilenleri, çaresizliği kanıyla yazanları hatırlasın.
Sırrına ortak arayan, Hocalı’yı düşünsün…
Toprak uğruna can verenleri, vatanı için boyun eğmeyenleri, şehadeti sır bilip yürüyenleri ansın.
Geleceğin hayalini kuranlar, Hocalı’yı düşünsün…
Bir gecede geleceği çalınan çocukları, masumiyeti kurşunlarla delinen bebekleri, umudun yerini karanlığa bıraktığı toprakları unutmadan yarınlarını inşa etsin.
Geçmişinden ibret almayanlar, Hocalı’yı düşünsün…
Tarihi unutanın, aynı acıyı yaşamaya mahkûm olduğunu bilerek ibret alsın. Çünkü unutulan her zulüm, bir gün yeniden yaşanır!
İlahi hükmün ne olduğunu bilmeyenler, Hocalı’yı düşünsün…
Mazlumun ahı, zalimin sonunu yazan en büyük adalettir. İ'lay-ı kelimetullah davasını anlamayan, Hocalı’da hakikatin ne demek olduğunu görsün!
Acare’yi bilmeyenler, atalarını düşünsün…
Bu topraklarda her taşın altında bir şehidin emaneti, her dağda bir yiğidin hatırası saklıdır. Geçmişini tanımayan, geleceğine yön veremez!
Hocalı bir ibret, bir mücadele, bir emanettir!
Unutmayın ki, mazlumun ahı yerde kalmaz!
Suskun Reis
25 Şubat 2025 Salı
HADİS-İ ŞERİF
Ebû Ümâme radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Ey âdemoğlu! İhtiyacından fazla olan malını sadaka vermen senin için hayırlıdır. Eğer vermeyip elinde tutarsan, senin için kötüdür. Yeterli miktarda mala sahip olmaktan dolayı Allah katında sorumlu tutulmazsın. Harcamaya, bakmakla yükümlü olduklarından başla.” (Tirmizî, Zekât 32)
TÜRK ADININ ORTAYA ÇIKIŞI VE ANLAMI
TÜRK ADININ ORTAYA ÇIKIŞI VE ANLAMI
Türk adının tarihi kaynaklarda farlı şekillerde kayıt edildiği görülmektedir. Bunlar arasında en önemlilerine bakıldığında Herodot’un Targita, Hint kaynaklarında Turuha, Çin kaynaklarında Tukuye şeklinde kaydedildiği görülmektedir. Eski Ön Asya çivi yazılı metinlerinde geçen Turukku’ların da Türk kavimleri olduğu düşünülmüştür. Orhun kitabelerinde geçen Türk adı “Türük” sözcüğü olarak kaydedilmiş olup, son araştırmalarda ise “Türk” kelimesinin 6.-8. yüzyıllardan önceki dönemlerde “Törük” şeklinde kaydedilmiş olabileceği de ileri sürülmüştür
Divanu Lugâti't-Türk'te Kaşgarlı Mahmud Türk kelimesini açıklarken, Nuh'un oğullarından birine Allah tarafından verilmiş bir isim olduğunu ifade eder ve Türk'ün halkının da bu isimle anıldığını eklemiştir. Allah'ın ordusuna “Türk” dediğini ve memnun olmadığı halklara cezalandırıcı olarak gönderdiğini eserinde yazmıştır.
Türk sözcüğü, “türemek, güç, kuvvet, miğfer, intizamlı, terk edilmiş, olgunluk çağı, deniz kıyısında oturan adam, cezb etmek, türemek, türeli (kanun ve nizam sahibi), güç, kuvvet vb. çok sayıda anlamlarının olduğunu söylemek mümkündür. Türklerin köken olarak beyaz ırkın Turan kolundan olup brakisefal yuvarlak yüzlü ve badem gözlü olduğu da kayıtlarda yer almaktadır.
Coğrafî bir terim olarak Türkiye sözcüğünün VI. yüzyılda Orta Asya için kullanıldığını kaydeden Zerrin Günal, IX.-X. yüzyıllarda Volga nehrinden Orta Avrupa’ya kadar olan bölge için Türkiye ifadesinin kullanıldığını ve XIII. yüzyılda ise Memluk Devleti zamanında, Mısır ve Suriye’nin de aynı adla anıldığına işaret ederek, Anadolu için ise, XII. yüzyıldan itibaren Türkiye adının kullanıldığını kaydetmiştir. Tarihsel süreçte Türklerin yaşadığı coğrafyalara bakıldığında Türklerin Asya kıtasının birçok yerinde ve Avrasya’da birden fazla alanda varlığından bahsetmek mümkündür.
Tarihsel süreçte Türklerin yaşadığı coğrafyalara bakıldığında Türklerin Asya kıtasının birçok yerinde ve Avrasya’da birden fazla alanda varlığından bahsetmek mümkündür. Dolayısıyla Türk adının da bu kapsamda çok eski tarihlerden itibaren var olduğunu ve kullanıldığını özellikle Çin ve Bizans kaynaklarında görmek mümkündür. Ayrıca Türk adının çok eski tarihlere dayandığını ve Türklerin bir halk olarak tarihin en eski dönemlerinden beri var olduklarının da belirtilmesinde yarar vardır. Türk adı Oğuznamelerde, Göktürk, Bilge Kağan ve Tonyukuk, Orhun Yazıtlarında, Rus, Çin vd. kaynaklarda farklı anlamlarda olsa da yer aldığını söylemek mümkündür.
Türlerin yaşadığı bu bölgelerde, günümüzde de kendine Türk diyen birçok insanla karşılaşılmaktadır. Bugün Suriye’de İran’da ve bütün Arap toprakları ile birlikte Avrupa’da çok sayıda Türk yaşamaktadır. Bosna Hersek’te, iç savaşta Sırp zulmü başladığı dönemde radyolarından Türkçe ile “bize yardım edin, bize sadece Türkiye yardım eder.” diyen yine Avrupa’daki soydaşlarımızdır. Buradaki Türk soydaşlarımızla kurumsal yakınlıkların kurulması çok önemlidir. Soydaşlarımızı hatırlamalı, onların elinden tutulmalıdır. Çünkü Türk beklenendir. Eski Türk halkları güçlü olan Türk Devleti etrafında birleştiği, güçlendiği görülmüştür. Türkiye’nin gelişmesiyle birlikte Avrupa’da kimlik bunalımı yaşayan Türklerin de özgüveninin arttığı, ana vatanla bağlarının güçlendiği gözlemlenmektedir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti güçlendikçe daha da büyüyecektir. Devletimizin önemli bir kurumu olan TiKA bu konuda büyük çabalar göstermektedir. Türk olan her mahalleye her haneye ulaşmaktadır. Büyük devlet olma yolunda önemli gelişmeler yaşanmaktadır.
Altay Torun
24 Şubat 2025 Pazartesi
ALLAH'IN ORDUSU "TÜRK'
*ALLAH'IN ORDUSU “TÜRK”*
Dünyanın en eski kavimlerinden olan Türkler, dört bin yıla yakın bir tarihi geçmişe sahiptir. Türkler bu sürede Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarında yaşamış, at koşturmuş ve bu coğrafyalarda büyük devletler kurmuş, dünyanın en eski ve köklü kavmi olarak kabul edilmektedir. Atı evcilleştirmiş, demiri kullanarak güçlü savaş aletleri yapmıştır. Belki basit gibi görünse de en ileri teknolojiyi kullanmıştır. Türk sözcüğünün ilk defa Göktürkler zamanında Türk soyundan gelen ve Türkçe konuşan topluluklar için kullanıldığını söylemek mümkündür. Türklerin özellikle Avrupa kıtasındaki faaliyetleri başta kavimler göçü olmak üzere birçok yönden kıtanın tarihsel sürecinde de etkili olmuştur. Hunların başbuğu olarak kabul edilen Atilla’nın bu kıtadaki faaliyetleri siyasi, ekonomik, dini ve kültürel alanlarda da önemli etkiler bırakmıştır.
Türkler 6.5 milyon km² genişliğinde çok büyük bir coğrafyada yaşamış ve yaşadıkları bu bölgede insanlık tarihinin en eski medeniyetini meydana getirmişlerdir Yapılan arkeolojik kazılar Türklerin yaşadığı bu bölgelerde paleolitik döneme kadar uzanan katmanların olduğunu ortaya koymuştur. İlerleyen zamanlarda Atlı ve Göçebe Türk Medeniyetinin temellerini de oluşturan bu kültürler; Afanesyevo Kültürü (MÖ. 2500-1700), Andronovo Kültürü (MÖ 1700-1200), Karasuk Kültürü (MÖ 1200- 700), Tagar ve Taşdık Kültürü (MÖ 700-100) ve Anav Kültürü (MÖ 4000-1000) olmak üzere beş temel kültürden oluşmaktadır.
Altay Torun
22 Şubat 2025 Cumartesi
21 Şubat 2025 Cuma
İslam'ın ruhuna ve anayasasına göre yaşamak.
"İslam’ın ruhuna ve anayasasına göre yaşamak, insanın yaratılış gayesine uygun bir hayat sürmesi demektir. Ancak bugün ne yazık ki, bu ulvi yaşam tarzı, ülkemizde kimi çevreler tarafından sanki bir iltica gibi görülmekte ve ötekileştirilmektedir. İslam, yalnızca bir inanç sistemi değil, aynı zamanda hayatın her alanını kapsayan bir rehberdir. Adaletin, merhametin, kardeşliğin ve hakkaniyetin temel alındığı bir düzen, insanın hem bireysel hem de toplumsal huzurunun anahtarıdır.
Ancak manevi değerlerden uzaklaşarak, İslam’ın sunduğu bu kutlu nizama sırt çevirmek, toplumsal bağlarımızı zayıflatmakta, bireyleri yalnızlaştırmakta ve toplumları kaosa sürüklemektedir. İslam’ın rehberliğinde bir yaşam sürmek ne bir tehdit ne de bir geri kalmışlık göstergesidir. Tam aksine, insanın ruhunu yücelten, ahlakını güzelleştiren ve toplumları ileri taşıyan bir hayat modelidir.
Ülkemizde bu değerlerin savunulması ve yaşanması, bir iltica değil, aksine milletimizin özüne, köklerine ve inancına sadık kalma iradesidir. İslam, bu toprakların ruhudur; onu yaşamak, aslımıza dönmek ve daha adil, daha huzurlu bir geleceği inşa etmek demektir. Rabbim, bizlere İslam’ın ışığında bir yaşam sürmeyi ve bu yolda sabırla yürümeyi nasip eylesin."
20 Şubat 2025 Perşembe
TARİHTE BUGÜN FIRAT YILMAZ ÇAKIROĞLU
Rahmetle anıyoruz
Fırat Yılmaz Çakıroğlu, 1 Ocak 1991'de Konya'nın Akşehir ilçesinde doğdu. İlkokul yıllarını Diyarbakır'da geçirdi. Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde eğitim gördü ve aynı zamanda Ege Üniversitesi Ülkü Ocakları sorumlusuydu.
20 Şubat 2015 tarihinde, Ege Üniversitesi'nde karşıt görüşlü öğrencilerle yaşanan bir tartışma sırasında bıçaklı saldırıya uğrayarak hayatını kaybetti. Fırat'ın ölümü, ailesi, arkadaşları ve tüm Türkiye için büyük bir kayıp oldu. Onun anısına birçok etkinlik ve anma programı düzenleniyor.
19 Şubat 2025 Çarşamba
MÜSLÜMANIN EL KİTABI PART 3
GUSÜL
Gusül hayız, nifastan veya cünüplükten kurtulmak için yıkanmaktır
Cünüplük; cinsi münasebet veya rüya ile şehvetlenerek meni çıkmasıdır.
Nifas; doğum sonrası kan ve hayız; her ay kadınlardan gelen kandır.
Guslün farzı üçtür:
1. Ağzı 3 kere bol su ile yıkamak.
2. Burnu üç kere bol su ile yıkamak.
3. Tüm vücudu kuru yer kalmadan yıkamak.
Guslün sünnetleri:
Niyet etmek, besmele çekmek, önce avrat mahallini yıkamak sonrasında ise; önce başına, sonra sağ omzuna, daha sonra sol omuzuna üçer kere su döküp her defasında ovmak.
Gusül abdesti nasıl alınır?
1. Gusletmek, yani boy abdesti almak isteyen bir kişi önce besmele çeker ve sol ayağı ile gusül yerine girer.
2. "Niyet ettim Allah rızası için gusül abdesti almaya" diye niyet eder.
3. Elleri bileklere kadar yıkadıktan sonra edep yerlerini sol eliyle temizler.
4. Bundan sonra sağ avucuyla ağzına üç kere su alır ve her defasında ağzını boğazına kadar gargara şeklinde çalkalar. Oruçlu ise boğazına su kaçmamasına dikkat eder.
5. Sağ avucuyla burnuna, genzine kadar üç defa su çeker, her defasında sol eliyle burnunu temizler. Bundan sonra tıpkı namaz abdesti gibi abdest alır.
6. Abdest aldıktan sonra önce başına, sonra sağ, daha sonra da sol omuza üçer defa su döker ve vücudunu yıkar. Suyu her döküşte elleriyle vücudunu iyice ovuşturur. İğne ucu kadar kuru yer kalmaksızın vücudun her tarafını güzelce yıkar. Gusülde bıyık, saç ve sakal diplerine suyun iyice işlemesi için ovuşturulur. Göbek boşluğu, küpe delikleri dikkat edilerek yıkanır. Böylece gusül abdesti almış olunur.
TEYEMMÜM
Teyemmüm; abdest veya gusül için suyun bulunamaması durumunda yapılan ibadettir.
Teyemmümün farzı ikidir:
1. Niyet
2. İki darp ve mesh
Teyemmüm nasıl alınır?
17 Şubat 2025 Pazartesi
16 Şubat 2025 Pazar
AİLE VE TOPLUM İLİŞKİSİ
Bir topluluğun ekonomik açıdan gelişmesi ve refah düzeyinin artması, bireylerin sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmeleriyle doğrudan ilişkilidir. Babanın kötü alışkanlıklardan uzak durarak düzgün bir işte çalışması ve kadınların hem iş hayatında hem de evde aktif rol oynamaları, ekonomik ve sosyal açıdan birçok olumlu sonuç doğurur.
1. Ekonomik İstikrar ve Güven:
Babanın kötü alışkanlıklardan uzak durarak düzenli bir işte çalışması, aileye sürekli bir gelir kaynağı sağlar. Bu durum, ailenin ekonomik güvenliğini artırır ve geleceğe daha umutla bakmalarını sağlar. Düzenli gelir, topluluk genelinde ekonomik istikrarın temellerini atar.
2. Toplumsal Katılım ve Eşitlik:
Kadınların iş hayatında aktif rol alması, toplumsal katılımı artırır ve cinsiyet eşitliğine katkıda bulunur. Kadınların iş gücüne katılması, ailelerin gelirini artırır ve ekonomik büyümeyi destekler. Ayrıca, kadınların iş hayatında ve mutfakta aktif olmaları, aile içindeki sorumlulukların paylaşılmasını sağlar ve toplumsal uyumu güçlendirir.
3. Eğitim ve Sağlık:
Düzenli ve yeterli gelir, ailelerin çocuklarının eğitimine ve sağlık hizmetlerine daha fazla yatırım yapmalarını sağlar. Bu durum, gelecek nesillerin daha eğitimli ve sağlıklı bireyler olarak yetişmesine katkıda bulunur. Eğitimli ve sağlıklı bireyler, toplumun genel refah düzeyini artırır ve ekonomik büyümeyi destekler.
4. Üretkenlik ve Verimlilik:
Kadınların hem iş hayatında hem de evde aktif rol almaları, toplumun üretkenliğini ve verimliliğini artırır. İş hayatında çalışan kadınlar, yeni fikirler ve bakış açıları getirerek işletmelerin ve ekonominin gelişmesine katkıda bulunur. Aynı zamanda, evde yemek hazırlayarak ailesine destek olan kadınlar, aile içi sağlıklı beslenmeyi ve yaşam kalitesini artırır.
5. Sosyal Dayanışma ve Toplumsal Bağlar:
Aile bireylerinin kötü alışkanlıklardan uzak durarak sağlıklı bir yaşam sürmeleri, sosyal dayanışmayı ve toplumsal bağları güçlendirir. Sağlıklı ve mutlu bireyler, topluluk içinde daha aktif ve katılımcı olur, bu da sosyal uyumu ve dayanışmayı artırır.
Sonuç olarak, babanın kötü alışkanlıklardan uzak durarak düzgün bir işte çalışması ve kadınların işte veya evde aktif rol alması, topluluğun ekonomik ve sosyal açıdan gelişmesine önemli katkılar sağlar. Bu tür bir yaşam tarzı, hem ailelerin hem de toplumun refahını artırır ve sürdürülebilir bir gelecek için sağlam temeller oluşturur.
Bu konudaki bazı hadis ve ayetler
Hadislerden Örnekler:
1. Çalışmanın Önemi:
- "Hiç kimse el emeğinden daha hayırlı bir lokma yememiştir. Allah'ın Peygamberi Davud (a.s) kendi elinin emeği ile geçinirdi." (Buhari, Büyü 15)
2. Kadınların Rolü:
- Peygamber Efendimiz (s.a.v) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: "Kadınlar, erkeklerin ortaklarıdır." (Ebu Davud, Taharet 94)
Kur'an-ı Kerim'den Ayetler:
1. Çalışmanın ve Çabanın Önemi:
- "İnsan için ancak çalıştığı vardır." (Necm Suresi, 53:39)
- "Allah, sizin iyi işler yapanlarınızın mükafatını zayi etmez." (Tevbe Suresi, 9:120)
2. Ailenin ve Kadının Önemi:
- "Erkekler kadınlar üzerine kavvamdırlar. Allah'ın kimini kimine üstün kılmasından ve mallarından harcamalarından ötürü. Salih kadınlar ise gönülden itaat edenlerdir, Allah'ın korunmasını emrettiğini gizlilikte de koruyanlardır..." (Nisa Suresi, 4:34)
15 Şubat 2025 Cumartesi
10 Şubat 2025 Pazartesi
SULTAN 2. ABDÜLHAMİD
Sultan II. Abdülhamid hakkında daha detaylı bilgiler:
Sultan II. Abdülhamid, 31 Ağustos 1876 tarihinde tahta çıktı ve 27 Nisan 1909'a kadar Osmanlı İmparatorluğu'nu yönetti. Bu dönemde, Osmanlı İmparatorluğu bir dizi zorlu ekonomik ve siyasi sorunlarla karşı karşıyaydı.
Eğitim ve Modernleşme:
II. Abdülhamid, eğitim alanında birçok reform yapmış bir padişahtır. İmparatorluk genelinde birçok okul ve üniversite açıldı. Ayrıca askeri modernleşmeye de büyük önem vererek ordunun yeniden yapılandırılmasını sağladı.
Ulaşım ve İletişim:
Döneminde demiryolu projelerine büyük önem verilmiş ve Hicaz Demiryolu gibi önemli projeler başlatılmıştır. Bu demiryolu, Mekke ve Medine'yi İstanbul'a bağlayarak Hac yolculuğunu kolaylaştırmayı amaçlamıştır. Ayrıca telgraf hatları gibi iletişim ağları genişletilmiştir.
Siyasi Yönetim:
Sultan II. Abdülhamid'in yönetimi, "İstibdat Dönemi" olarak da adlandırılan otoriter bir dönem olarak bilinir. Hükümdarlığının ilk yıllarında Meşrutiyet ilan edilmiş ve Kanun-i Esasi (Anayasa) kabul edilmiştir. Ancak, kısa bir süre sonra meclis kapatılmış ve padişah mutlak yetkilerini geri almıştır.
Dış Politika:
Dış politikada, Avrupa güçleriyle denge politikası izlemeye çalışmıştır. Doğu Sorunu olarak adlandırılan Osmanlı topraklarının paylaşılması planlarına karşı direnmeye çalışmıştır. Ancak, bu süreçte çeşitli toprak kayıpları yaşanmıştır.
Tahttan İndiriliş:
II. Abdülhamid'in iktidarı, 1909 yılında meydana gelen 31 Mart Ayaklanması'nın ardından sona ermiştir. Ayaklanma sonrası tahttan indirilmiş ve Selanik'e sürgüne gönderilmiştir. Daha sonra Beylerbeyi Sarayı'na nakledilmiş ve burada yaşamının son yıllarını geçirmiştir. 10 Şubat 1918'de vefat etmiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
93 HARBİ
19 Temmuz 1877 - 93 Harbi: Gazi Osman Paşa önderliğinde, 145 gün sürecek olan Plevne Savunması başladı. #İTEM #hubbulvatan
-
Türk Uygarlığının Anayurdu ve Türklerin Ortaya Çıkışı Araştırmacılara göre Türkler tarih sahnesinde Hun Tanrıkutluğu-Devleti il...
-
Oğuz Kağan, Türk milletinin efsanevi kurucusu olarak kabul edilir ve birçok Türk boyunun atası sayılır. Gençliğinde dev bir yıla...
-
Uygur Devleti Hunlar ve Göktürklerle benzer şekilde Uygurlar da bir Türk kavmidir. Uygurlar daha önceki Türk kavimlerinden farkl...